NEVİN HİKÂYESİNİ ARIYOR
Sırtını 1869 metre yüksekliğindeki Ali Dağı’na yaslayan 1100 rakımlı Talas, bağlı bulunduğu Kayseri’den genellikle birkaç derece soğuk olur. Öyle ki, bazen buraya kar yağarken, şehir merkezinde zerresini göremezsiniz.
Talas, aralık ayı başı, 2019… Kış bütün haşmetiyle gelmiş durumda. Yenidoğan Mahallesi’nde oturan lise 1 öğrencisi Nevin, soğuktan titreyerek kendini evine zor attı. Annesi, babası ve erkek kardeşine sarıldıktan sonra, eşofmanlarını giyip mutfağa geldi. Sofra hazırdı. Akşam yemeği onun çıkış saatine göre ayarlanıyordu. Kokusuyla mest eden nefis tarhana çorbası nefisleri kışkırtıyor, herkesi masaya davet ediyordu.
“Narin” ailesinin tamamını buluşturan akşam yemekleri, onlar için günü değerlendirme, sohbet ve muhabbet için çok güzel fırsatlar sağlıyordu. Mutluluğu gözlerinden okunan Nevin, o gün yaşadıklarını heyecanla anlatmaya başladı:
Adaşların tanışması
“Biliyor musunuz, bugün kendime çok tatlı, çok sevecen bir ‘adaş’ buldum. Soyadı Akyurt’muş. Çok hayırsever bir hanımmış. Sınıfça, Talas Belediyesi Nevin Akyurt Kadın Kültür Ve Gençlik Merkezi’nde verilen bir seminere katıldığımızda, onunla gıyaben tanıştım. Kayseri’ye ve Talas’a çok emeği geçen, sevilen bir kişi olduğu için buraya adı verilmiş. Ne yazık ki, on beş yıl önce ölmüş. Yani tam da benim doğduğum tarihte, 2004’te… Arkadaşlarım, sınıftaki tek Nevin olduğum için, adımı taşıyan bu merkezden dolayı bana takıldılar. Edebiyat Öğretmenim de, bana niçin bu adı verdiğinizi, o hayırsever teyzeyle bir ilgisi bulunup bulunmadığını öğrenmek istedi.”
“Akyurt” soyadını duyan anne ve babası tebessüm ederek bakıştılar. Onların bu anlamlı bakışmalarını yakalayan Nevin merakla sordu: Yoksa kendisini tanıyor muydunuz?
Adının hikâyesini öğreniyor
Anne-babanın gözleri dolmuştu. Kızlarını dinledikçe, evlendikleri 2003 yılına dönmüşler, o zorlu süreci yaşamaya başlamışlardı. Anne anlatmaya başladı;
“Evet, tanıyoruz kızım. Senin adını gerçekten ‘Nevin Hanım’dan, daha doğrusu ‘Nevin Anne’den esinlenerek koyduk. Allah rahmet eylesin! Kayseri’deki birçok aile gibi, bizim üzerimizde de çok büyük emeği var.
Aslında bu gerçeği sana, biraz daha büyüyüp, tam idrakine varacağın bir yaşta anlatmak istiyorduk. Ama madem yeri geldi, dinle o zaman!
Babanla 2000 yılında tanıştık. 2001’de sözlenip nişanlandık. Ama maddi zorluklar yüzünden bir türlü evlenemiyorduk. İki yıl uzatmalı nişanlı olarak kaldık. İkimizin de ailesi çok fakirdi. Üstelik babanın henüz işi yoktu. Üniversiteyi yeni bitirmişti. Geçici olarak inşaatlarda çalışıyordu. Ben de ev kızıydım.
Bir gün, yerel bir televizyon kanalında Nevin Hanım’la yapılan röportaja denk geldim. Çok hayırsever olduğunu, fakir gençleri evlendirmek için dernek bile kurduğunu sevinçle öğrendim. Düzgün konuşması ve kalbe dokunan sıcak, şefkatli bakışları beni çok etkilemişti. Birden içime ‘kendisiyle tanışırsam evlenmemize yardımcı olabileceği’ hissiyatı doğdu.
Ertesi sabah, sora sora o televizyonu buldum. Nevin Hanım yoktu ama sağ olsunlar ona ulaşabileceğim bir derneğin adını verdiler. Vardığımda, tatlı bir telaş içinde, hazırlanan iaşe kolilerine yardımcı oluyordu. Ağzımdan ‘Nevin Anne’ diye cılız ve ürkek bir ses çıktı. Arkası dönük olmasına rağmen beni duydu ve sımsıcak bir gülüşle bakarak ‘Buyur kızım! Hoş geldin!’ dedi. Bakışları adeta yüreğime işliyor, ona sarılıp ağlama hissiyatı doğuruyordu. Nitekim koşarak sarıldım ve omuzlarında hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.”
Gözleri, o anları yaşarcasına yeniden dolmuş, sözleri boğazında düğümlenmişti. Eşinin tıkandığını gören baba devreye girdi;
-Bunun üzerine Nevin Anne daha rahat konuşabilmek için anneni özel odasına almış. Su vermiş, çay söylemiş. Ardından derdini/derdimizi dinlemeye başlamış. ‘Üzüldüğün şeye bak kızım! Hamdolsun, bugüne kadar bu güzel şehrin hayırseverleri yüzlerce gencimizi evlendirdi. Tabii ki size de en güzel şekilde yuva kuracağız.’ deyince annen çok rahatlamış. İletişim bilgilerini kendisine verdikten sonra sevinçle oradan ayrılmış. Koşa koşa yanıma geldi, müjdeyi verdi.
Ve evlilik…
Kendine gelen annesi, tekrar sözü aldı;
“Allah, ondan ve arkadaşlarından razı olsun! Önce bize bir ev tutup dayayıp döşediler. Ardından nikâh tarihimizi belirlediler. Şahitlerimizden biri de Nevin Anne’ydi. Muradımızı alıp dünya evine girdikten sonra evimize ‘hayırlı olsun’ ziyaretine geldiğinde, bize bir müjdesi daha vardı: Babana Büyükşehir Belediyesi Huzurevi’nde bir iş ayarlamıştı.
Daha sonra, onun kanser olduğunu, -en iyisini Rabbim bilir ama- fazla bir ömrünün kalmadığını öğrendik. Oysa bize hiç belli etmemişti. Evimizi ziyaretinden sonra, onu bir daha göremedik. İade-i ziyarette bulunmak istesek de, çok hasta olduğunu, evinde istirahat ettiğini öğrendik.
O sırada sana hamileydim kızım… Doğum giderek yaklaşıyordu. Ramazanın ilk gecesiydi. Baban sahur için hazırlanıyordu. Tarih 15 Ekim 2004’tü. Günlerden cumaydı. Birden sancılandım. Baban beni üniversitenin doğum servisine yetiştirdi. Gün doğarken, sen de doğdun. Zaten adın doğmadan hazırdı. Bizi kavuşturan, mutlu bir yuva kurmamızı sağlayan ‘Nevin Anne’nin adını taşımanı, senin de onun gibi hayırsever, merhametli, diğerkâm bir insan olmanı arzuluyorduk. Baban kulağına ezanı okudu. Adın Nevin’di.
Ama ‘yalan dünya’da mutluluklar acılarla iç içeydi. Öğleden sonra, babanın telefonuna gelen bir mesaj kara haberi veriyordu. Epeydir haber alamadığımız Nevin Annemiz acılarından kurtulmuş, Rabbine kavuşmuştu. Yani senin kulağına ezan okunduğu gün, adaşının da salâsı verilmişti”
Muhteşem uğurlama
Nevin ve kardeşi, bu müthiş hikâyeyi ağızları açık dinliyorlardı. Tekrar baba devreye girdi;
“Annen, doğumdan yeni çıktığı için, çok arzulamasına rağmen cenazesine katılamadı. Çok şükür, o muhteşem uğurlamayı görmek bana nasip oldu. Tarihi Cami-i Kebir’in avlusu ve çevre sokaklar insandan geçilmiyordu. Ortalık bir miting meydanı gibiydi. Binlerce insan gözyaşı döküyor, Kayseri ’Nevin Abla’sını ebediyete uğurluyordu. Kalabalığın içinde, çok sayıda ihtiyaç sahibi kadın ve erkek de vardı. Onlar da, hayatlarına bir şekilde dokunan ablalarına/annelerine son görevlerini yapmaya, helâlleşmeye gelmişlerdi.
Cenaze namazından sonra, tanımadığım birisinin arabasına binerek, mezarlığa kadar gittim. Son vazifemizi yerine getirerek, onu ahirete uğurladık.”
Diğerkâm kadın
Duyduklarından çok duygulanmış, çok etkilenmişti. Demek; adının anlamlı, güzel bir hikâyesi vardı. Demek; adını taşıdığı hanım, Kayseri’nin hayırsever ‘Nevin Abla’sıydı. O sırada ortaokula giden küçük kardeşi merakla sordu:
-Peki anne! Konuşman esnasında onun çok ‘diğerkam’ biri olduğunu söyledin. O ne demek?
Anne gülerek telâffuzunu düzeltti;
-Diğerkam değil oğlum, diğerkâm! Sonunda inceltme var. Tıpkı Nevin Anne gibi ince, narin, nazik bir kelime. ‘Diğergâm’ veya ‘Özgeci’ olarak da yazılıp kullanılıyor. Kısaca, ‘başkalarını düşünen, başkalarının iyiliği için elinden geleni esirgemeyen’ demek… Farsça’dan bize geçen bu kelime ‘bencil, egoist, kendini beğenmiş’ anlamlarına gelen ‘hodkâm’ın da zıddı oluyor.
Nitekim Peygamber Efendimizin ‘Kendin için istediğini başkaları için istemediğin, kendin için istemediğini başkaları için istediğin müddetçe mümin olamazsın’ ve ‘Komşusu aç olduğu halde, kendisi tok yatan kimse bizden değildir!’ meâlindeki hadisleri, diğerkâmlığın tam anlamıyla İslâm ahlâkının özünü teşkil ettiğini gösteriyor.
Gerçek ve rüya
Muhabbet o kadar güzel bir hal almıştı ki, çorba haricinde bir şey yemediklerini, diğer yemeklerin soğuduğunu fark ettiler. Bu arada yatak odasına giren annesi, elinde bir fotoğrafla çıkageldi. “Nevin Ablamız işte bu kadın!” dedi. Annesinin yanındaki orta yaşlı bir hanım, güven veren yüz ifadesiyle objektife sevgiyle bakıyor, adeta gözlerinin içi gülüyordu.
Yemekten sonra odasına çekilen Nevin bir türlü ders çalışamıyordu. Bugün öğrendikleri onu adeta çarpmıştı. Uyumak istedi. Gözüne uyku da girmiyordu. Geç vakitlerde daldı. Sabaha karşı gördüğü bir rüya onu çok etkileyecek, belki de hayatına yön verecekti.
“Yemyeşil bir bölge… İçinden güzel bir dere akıyor. Nevin Akyurt, tıpkı annesinin onu ilk gördüğü zamanki gibi sırtı dönük vaziyette… Ama o olduğunu biliyor. ‘Nevin Teyze’ diye bağırdığı anda dönüyor ve çok sıcak bir tebessümle kollarını açıp kendisini kucaklıyor. Ardından, dere üzerindeki dar bir köprüden koşarak uzaklaşıyor ve ona doğru bakarak adeta arkasından gelmesini istiyor. Fakat o, köprüden geçmeye cesaret edemiyor. Ama kenarlardan bir yol bulup peşi sıra koşuyor.”
Ansiklopedideki Eksiklik
Ertesi gün…
Dün akşam öğrendiği çok önemli bilgilerden sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olamazdı. Bunun farkındaydı. Anne ve babasının anlattıklarının haricinde, adaşının izlerini sürmeye karar verdi. Zaten, çok kitap okuyan, araştırmacı ruha sahip biriydi. Yaşıtlarının çok ilerisindeydi. Edebiyatı, şiiri sever, zaman zaman bazı hikâyeler kaleme alırdı. Edebiyat öğretmeni, onu yetenekli buluyordu.
İlk işi, Büyükşehir Belediyesi Kütüphanesi’ne giderek, araştırma yapmak oldu. Görevli hanım “mutlaka bunda vardır” diyerek Kayseri Ansiklopedisi’nin tüm ciltlerini önüne koydu. Ama yoktu. Görevli de baktı, bulamadı. Nevin, “Hayret” diye düşündü; “Kayseri’ye, Kayseri halkına bu kadar hizmet etmiş, üstelik belediyelerle içli dışlı bir hanıma neden yer verilmemiş ki? Ben de, adını taşıyan Talas’taki Kültür Merkezi’ne gitmesem, varlığından haberdar olamayacaktım. Ancak orada da, Nevin Hanıma ait ne bir fotoğraf ne de onu tanıtan bir levha var. Bu da büyük bir eksiklik… Bunu ilk fırsatta Talas Belediye Başkanımıza iletmeliyim.”
Öğretmeni yazmaya yönlendiriyor
Kütüphaneden sonra okuluna geçen Nevin, dersten sonra Edebiyat Öğretmenine isminin hikâyesini anlattı. Çok heyecanlanan öğretmeni “Nevin, kızım! Anlattıkların çok önemli şeyler… Bu hayırsever adaşının izini sürüp, öykü yazabilir belki ileride biyografisini hazırlayabilirsin. Bu konuda sana her türlü desteği vermeye hazırım. Zira bu hanımefendi, belli ki çok güzel, sevgi dolu bir insan. Sen de onu örnek alarak, insanları daha çok sevmelisin. Derslerde zaman zaman sizlere hatırlattığım Sait Faik Abasıyanık’ın çok sevdiğim sözünü lütfen hiç aklından çıkarma kızım!” dedi;
“Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey.”
Akşam eve geldiğinde, gündemleri yine rahmetliydi. Bugün yaptığı araştırmayı ve umduğunu bulamadığını anlattı. Sadece Büyükşehir Belediyesi’nin yayınladığı “Şehir Kültür Sanat” dergisinde hakkında bir yazı yayınlanmıştı.
Gazeteciden destek
Babası, ondaki bu merakı görünce, aynı apartmanda komşuları olan gazeteci-yazar Mustafa Akış’tan destek alabileceklerini söyledi. Uzun yıllar Kayseri’de gazetecilik yapmış olan ve birçok kitabı bulunan Akış, halen resmi bir kurumun Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğünü yapıyordu.
Telefonla arayıp, müsait olduğunu öğrenince, hep beraber evlerine çay içmeye gittiler. Kısa bir hoş-beş ve hal-hatır sormadan sonra, konu rahmetliye geldi. Babası, kızının dün öğrendiği bilgiler ve kendilerine Nevin Hanımın desteklerini özetledikten sonra, Akış’tan yardım istedi. Talebi, merhumenin ailesinden bireyler ve onu yakından tanıyanlarla, kızını tanıştırmasıydı. Nevin’in, merak ettiği bilgilere ilk ağızdan ulaşmasını, daha da önemlisi, onu tanıyarak sevmesini ve örnek almasını arzuluyordu.
Mustafa Bey bu talepten memnuniyet duyduğunu belirtti ve ekledi: Nevin Hanım’ın yeri çok ayrıdır. Elimden gelenin en iyisini yapacağımdan şüpheniz olmasın.
Genç Nevin’in gözleri parladı. Mustafa amcasının sözleri onu çok heyecanlandırmıştı.
Mustafa Bey, hemen hedef gösterdi;
“Nevin kardeşim, yarından tezi yok araştırmalara başlıyoruz!”
Yalçın Başkan’la Görüşme
Akış, ilk olarak Talas Belediye Başkanı Mustafa Yalçın’dan randevu almıştı. Akşam mesai bitiminden sonra görüşeceklerdi. Nevin, okul çıkışı doğrudan belediyeye geldi. Özel kaleme çıktıklarında görevliler, “Başkanın kendilerini beklediğini” belirterek, hemen içeri aldılar. Sıcak bir karşılamaydı. Nevin ilk defa bir makamda ağırlanıyordu.
Mustafa Akış, geliş nedenlerini kısaca özetledi. Nevin de, kendilerine zaman ayırdığı için teşekkür etti. Artık söz Başkandaydı;
“Hangi birini anlatsam… Muhtaç insanlara yaptığı yardımları mı? Kayseri’de her aileye mutlaka bir faydası olmasını, binlerce insanın hayatlarına dokunmasını mı?
Benim üzerimde de çok büyük emeği vardır. 1999 yerel seçimlerinde Fazilet Partisi tarafından, Talas için belediye başkan adayı gösterildim. Öyle olunca KASKİ Genel Müdürlüğü görevinden istifa ettim. Ancak seçimi kazanamayınca, geçiş döneminde zor durumda kaldım. Henüz yeni bir görev verilmemişti. Maaş alamıyordum. Üstelik mevcut birikimimi de, kampanya sırasında bitirmiştim.
O zorlu süreçte, bir gün, Nevin Hanım çıkageldi. Bizim sıkıntıda olduğumuzu bir şekilde öğrenmiş ve nakit para getirmişti. Kendisinin bu desteğini hiç unutamam. Zaten gerçek dost, iyi günde değil kötü günde kendini belli eder.”
Bu girizgâhtan sonra Başkan Yalçın; duygularını, anılarını, hakkındaki düşüncelerini anlatmayı sürdürdü;
Sanki avucuna yazmış gibi…
“Rahmetli Nevin Abla ile 1993-94 yıllarında sivil toplum kuruluşlarının ‘Gönüllü Kültür Teşekkülleri’ çalışmalarında tanıştık. Hep yoksulların yanında olan, dostlarını da bu yolda ilerlemeye teşvik eden, bunu düstûr olarak benimsemiş bir hanımdı. Sanki avucunun içine yazmış gibi, Kayseri’nin tüm ihtiyaç sahiplerinin durumlarını, eksikliklerini biliyordu. Mağdurlarını, yoksullarını, garibanlarını biliyordu. Bu da beni sürekli hayrete düşürüyordu.
Biraz önce kısmen bahsettiğim gibi, 1999 yerel seçimlerinde Talas için belediye başkan adayı gösterildim. KASKİ Genel Müdürü idim. İstifa ettim. Ancak seçim döneminde çok masraf ettik. Bir memur olarak bütün masraflar benim üzerimden geçti. Bu arada seçimi kazanamayınca, haliyle ekonomik olarak sıkıntıya düştük. Neredeyse evimizin ekmeğini hesap edecek durumdaydık. O sıralar Nevin Abla bize ‘geçmiş olsun’ demeye gelmişti. Birden bire bir zarf çıkarttı ve bana verdi. İçinde beş yüz mark vardı. Bu bizim için çok önemli bir paraydı. Çünkü artık yokluğun dibine vurmuştuk. Ben çok teşekkür ettim. Tabii oldukça duygulu bir andı. Allah razı olsun; bu para bizi çok rahatlattı.
Bir süre sonra Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri olarak göreve başladım. Ve kendisine bu parayı vermek istedim. Kabul etmedi. ‘Ben bunu borç olarak vermedim. Karşılık beklemiyorum.’ dedi. Ama benim bir şekilde bu parayı ödemem gerekiyordu. Her zaman için yoksul ve mazlumlara el-kol olan bu insanın elinden beş yüz mark almam doğru değildi. Aklıma, hizmetinde kullandığı arabası geldi. İyi bir bakıma, tamire ihtiyacı vardı. Ben de bunu hallettim. O meblağa denk geldi. Böylece borcumu ödemiş olduğumu düşünüyorum. Ama genel olarak, Kayseri’nin, hepimizin üzerindeki hakkını ne yapsak ödeyemeyiz.
Birlikte umreye gidişimiz
Nevin Abla ile yirmi yıl kadar önce bir umre ziyaretimiz oldu. Bizlere de, orada umre yapanlara da rehberlik etmişti. Bu seyahatte çok güzel anılarımız oldu. Örnek bir insandı. Orada da bu duruşunu gösterdi.
Malatyalı bir hemşire hanımla Tanzanyalı bir doktorumuzu evlendirme girişimimizde Malatya’ya kız istemeye gitmişti. Sonra düğün sırasında biz yardımcı olmaya çalıştık. Belediyenin Düğün Salonu’nda nikâhı dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki Bey kıydı. O günkü Erciyes Üniversitesi Rektörü ve biz de şahitlik ettik. Onlar da muradına ermiş oldu. Şimdi mutlu bir yuvaları ve iki güzel kızları var. Allah mesut etsin.
Bazı organizasyonlar, her ne kadar vakıf ya da sivil toplum kuruluşları adına yapılsa da, zaman zaman belediyelerin desteğine ihtiyaç duyuluyordu. Düzenledikleri bazı programlarda belediyenin salonunu kullanmak istiyorlardı. Biz de yardımcı olmaya çalışıyorduk.
“Kara Tren” türküsünü çok severdi
Bu arada televizyon programları yapardı. Onlar da çok güzeldi. En çok sevdiği müzik eserlerini hatırlamaya çalıştığımda, aklıma ilk olarak ‘Kara Tren’ türküsü geliyor. İsmail Dede Efendi’yi de çok severdi. Güfte ve bestesi ona ait ‘Yine Neş’e-i Muhabbet’ (Tenni tenni tennenni tenenen) favorisiydi.
Daima güler yüzlü, samimi, fedakâr, yardımsever bir insandı. Bu özverisini; annelikten, ev hanımı olmaktan, hayatından, her şeyden fedakârlık etmek olarak tarif edebilirim.
Tabii onun yardımseverlik çıtası çok yüksekti. Ama bu bir gönül işidir. Her devirde gönül insanları vardır, bulunacaktır. Allah sayılarını artırsın.
Nevin Hanım, önemli bir markaydı, büyük insandı. Allah rahmet eylesin.”
Nevin’in talebi
Nevin, bu konuşmayı heyecanla dinledi. İçinde bambaşka duygular oluşuyordu. Başkanın her bir cümlesini aklına kazımış, merakı daha da artmıştı.
Ayrılırlarken, bir talebini dile getirdi;
“Başkanım, belediyenize ait Nevin Akyurt Kadın Kültür Ve Gençlik Merkezi’ni gezdim. Güzel bir eğitim ve kültür yuvası olmuş. İçerisi de kadın ve gençlerle dolu. Ancak adını verdiğiniz Nevin Hanımın ne bir fotoğrafı, ne de hayatını anlatan bir levha var. Bu durum büyük eksiklik… Bence, o merkezde çalışanlarınız başta olmak üzere, eğitim alan gençlerin ve kadınların onu biraz olsun tanımaları gerekiyor.”
Bu dikkati ve hassasiyetinden memnun olan Başkan Yalçın “Çok haklısın kızım!” dedi; “Hemen ilgili birimimize talimat verip, bu çok önemli eksiği giderecek ve ‘Nevin Akyurt köşesi’ hazırlandıktan sonra kontrole gideceğim. Sağ olasın, var olasın!”
Sürpriz teklif
O sırada Başkan’dan beklemedikleri bir teklif geldi;
“Mustafa Bey! Sevgili adaşım. Kızımız Nevin, adaşının izini sürmeye meraklı gibi… Sen de, rahmetli Nevin Hanımı yakından tanıyorsun. Maşallah iyi de bir kalemin var. Keşke, onun hayatını, Nevin’le beraber araştırıp kitaplaştırsanız… Belki daha sonra belgesel filmini de hazırlarız.
Rabbim, 1999 adaylığım sırasında kısmet olmayan belediye başkanlığını, bana 20 yıl sonra nasip etti. Çok şükür imkânlarımız var. Bu kitabı ben yayınlatmak isterim. Hem böylece rahmetlinin üzerimizdeki hakkını belki biraz olsun ödemiş olurum.”
Belediyeden çıkarlarken Mustafa Akış ‘Ne dersin Nevin?’ diye sordu: “Başkanın sürpriz teklifi kafana yattı mı? Bu kitabı birlikte hazırlamaya, birlikte yazmaya var mısın?”
Sevinçten gözleri parlayan Nevin’den akşam karanlığında coşkulu bir ses yükseldi;
“Eveeeet! Varım!”
(Sen Gelmez Oldun/ Rifat Yörük, Nevin Akyurt’un Adanmışlık Hikayesi Kitabından)